15th Ekim, 2014 | by Ozan İlginoğlu
0Niyet ettim aşure yapmaya!
Yaşlıların klasik sözüdür nerede eski bayramlar, nerede eski sebze ve meyveler, nerede eski dostluklar vb. Bu liste yazmakla bitmez ama gençler tarafından tam olarak algılanamayan bu cümleler aslında her dedemizin, ninemizin ağzında söylendikçe yüzümüze çarpıyor. Sosyal medyayı şahsen seviyorum çünkü aktif olarak katılamasanda gündemi, yakın çevrenin neler yaptığından haberin oluyor. Eskiden günlerde anne ve teyzelerimizin buluşup yaptıkları dedikodular artık onların sosyal medya hesaplarında anında tepki görüyor. Yani anlayacağınız onların gözünde buralar dedikodu kazanları… Bu tespiti yaparken benim de yaşlandığımı farkettim malum bir konuya gireceğim girene kadar değinmediğim şey kalmadı! İşte bu hesabımda bu sıralar herkes tarafından aşureler paylaşılıyor. Kimi yaptığı aşurenin fotoğrafını çekiyor altına onlarca “Allah kabul etsin” yorumları geliyor. Kimisi bir siyasetçi edasıyla aşurelerni dağıtırken fotoğrafladığı kareleri koyuyor. Eskiden bize ne kalıyorsa aslında teknoloji ile dönüşüyor.
Eskiden çatı katlarının yüksek binaların hakim olmadığı şehirlerimizde mahallelinin birbirine yemekler gönderdiği devirlerdi. Çat kapı ramazanlarda gidilen misafirlikler ve iftar sofraları. İnsanlar önce mahallesine yabancılaştı sonra kendine. Şimdi de tekrar aracılı bir şekilde sosyalleşmeye çalışıyor. Bu arada sözüm ona her sene daha muhafazakar bir toplum oluyoruz. Üst komşumuza aşure vererek, kurbanda et göndermeye çalışarak söz de her sene muhafazakar oluyoruz. Her kavramın içi boşaltıldığı gibi “muhafazakarlığın”da içi boşaltılıyor. İnsani değerlerimizi ifade eden tüm terimler önce içi bir güzel boşaltılıp sonra birilerinin işine geldiği gibi tekrar doldurulup önümüze konuyor. Biz de o kavramı yeniymiş gibi en dibinden sarılıyoruz. Bu mevzu tabiki de başka yazıların konusu…
Aşureye tekrar dönelim. “Like” alan aşureler, komşuya gönderilip fotoğraflanan hayırlar… Ne kadar da sıcak değil mi! Aslında niyete bakmak gerek değil mi? Artık kendini bir şekilde öne çıkarmanın tavan yaptığı bir dönemde bunlar normal şeyler. Aşure ayında özellikle farklı dinden insanların bir arada yaşadığı şehirlerde paylaşım olurdu. Örneğin İzmir’de Musevi bir aileye aşure tabakları gönderilir sonra boş olan tabaklar geri göndermek ayıp kabul edildiği için evde o akşam yapılmış bir yemek konularak geri gelirdi. Tabaklar camdandı! Şimdiki gibi plastikden değildi. O cam tabağın bile iletişimde rolü vardı. İadeyi ziyaret… Ama olsun niyete bakmak gerek değil mi? Artık arkadaşların biraraya toplanıp kendin pişir kendin ye hayırlarımız var. Kurban etlerinin süper derin donduruculara tıkılıp dağıtılmadığı bir yıl boyunca peyder pey yenildiği etlerimiz var. Ama biz her sene “muhafazakar” bir toplum oluyoruz.
Şehir yaşamında sabah 7.00, akşam 18.00 çalışan kadınlarımızın 3 saatlik bir trafik sonunda 21.00’da ev de olup muhafazakar topluma katılmaları isteniyor. Ama merak etmeyin onun da kolayı var. Sen aşure yapamıyorsan yapılmışı var. Bir tık kadar bir telefon kadar uzaklar. Paketler içinde geliyor, sende evinde bir güzel yiyorsun. İşte istenen güzel yaşam!
Kavramlar, kavramlar, kavramlar… Onlar hep varlar var olacaklar. Sorun içinin boşaltılması bize yeniymiş gibi satılması yoksa beşeri ilişkilerin olduğu her yerde sevinç, göz yaşı, asabiyet, mutluluk olur. Bizden farkında olmadan bu kavramlar çalınıyor. Elimize plastik burada yapılmışı var aşure, saklanması gereken hayır etleri bırakılıyor. Sizce ne kadar muhafazakarlaşıyoruz?