19th Ekim, 2014 | by Ozan İlginoğlu
0Bir sabah İzmir’de uyansam…
İzmir’i özleyenlere 10 yıl önce yazılmıştır…
Sabahları Ege denizinin getirdiği o kokuyla körfez güne merhaba der. Aylardan Temmuz’dur, saat 7’dir. Kumru sesleri eşliğinde kalkarsın yatağından İzmir’de. Sessiz bir sabahı bir ses çınlatır. Boş sokaklar yankılanır. “Gevrek var gevrek, taze çıtır çıtır gevrek”. İzmir’de her şeyin ismi bir başkadır, simit gevrektir, domates domattır, çamaşır suyu kloraktır, çekirdek çiğdemdir…
Ankara’dan, İzmir’e baktığında anlıyorsun bu kelimelerin anlamını. Bir bakkaldan çiğdem alamadıkça, annen Klorak aldırmadıkça, manav 1 kilo domat vermedikçe anlamıyorsun ne İzmir’i ne Ege’yi.
Ege’de yaşam başkadır, Ege’de güneşin doğuşu başkadır. Karşıyaka’dan bindiğinde vapura Konak’a gidinceye kadar, vapur balkonunda yıkanırsın, ruhun denizden taşan damlalarla yıkanır. Konak’a geldiğinde temizsindir, günahlarından arınmışsındır. Kordon’da bir başka yürümektesindir.
Üstünde uçuşan martılar seslendikçe yankılanır sesleri. Bir ucu saat kulesinde bir ucu Kemeraltı’nda olan kalabalık, aslında insan seli değildir gözünde. Onlar İzmir’dir aslında. İzmir’in ta kendisi…
Kemeraltı’na girersin biraz yorulmuş ama aç. Hem karnın aç hem gözün. Kumru yersin 1 tane, olmadı ikincisini, üçüncüsünü istersin. Artık karnın toktur ama gözün halen aç… Bırakırsın kendini usulca Alsancak’, Kıbrıs Şehitleri caddesine, ikinci Kordon’a… Kızlar yanından geçtikçe İzmir gibi kokarlar, İzmir gibi güzeldirler. Al kendini at kordona. Orada otur, kendinle tartış, kendinle kavga et… Güneş batmaktadır usulca…
Vapur son seferini yapmaktadır kendince. Ama ne onun son seferi ne de senin düşüncelerindeki çıkmaz sokaklar bitecek gibi değil…
Saat sesiyle irkilirsin ve Ankara’dasındır…
Mutlumusundur, yoksa mutsuz mu!