9th Mart, 2015 | by Ozan İlginoğlu
0Mizanpaj hiçbir şeydir, içerik her şeydir!
Yeniliklere karşı olan bir insan hiçbir zaman olmadım. Öyle ki Mark Zuckerberg Facebook’u kurduktan 1 yıl sonra filan ben, yasa dışı Harvard mail adresiyle sisteme girip, kullanmaya başlayan nadir Türklerdenim! Staj yapmaya gittiğim devlet kurumları da dahil hepsinde gördüğüm eksiklikleri teknolojik gelişmeleri entegre etmeye hatta çalışanları yeniliklere alıştırmaya çalışanlardan oldum. Ama yenilikleri benimsemek ile eskiyi dozer ile yıkmak arasında dağlar kadar farklar var.
Yazının başlığı Sprite’ın sloganının değiştirilmesiyle ortaya çıktı. Bildiğiniz gibi orjinali, “imaj hiçbir şeydir susuzluk her şey”dir. Son 10 yıldır en uyuz olduğum kelime “yeni” oldu. Eskiden önüne geldiği kelimeyi güçlendiren bir yapıya sahipken bugün içini boşaltan bir anlama kavuştu. Değerli fakülte hocam İrfan Erdoğan‘da İngilizce’deki bu oyunu her zaman dile getirirdi. Hatta kapitalist ekonomi sisteminin bu kelime oyunları ile varlığını sürdürdüğünü söylerdi. Biz de global dünyada bu kelimelerden uzak kalamıyoruz. Önüne getirilen her “yeni” ibaresi o getirilen ürünün sonunun başlangıcı oluyor. 1980’li yıllarda dev marka Coca Cola‘da aynı hatayı yapıp piyasaya “New Coke” sunmuştu. Ve şirket tarihinin en zorlu, en kötü dönemlerini geçirip, bu sevdadan acı bir tecrübeyle ayrılmıştı.
Size bu yazıda başına “yeni” gelen markaları anlatmayacağım ama benzeri bir hikayeden haber vereceğim. Neredeyse Cumhuriyetimiz ile yaşıt Cumhuriyet gazetesi son 1 ay içerisinde değişim ve dönüşüme girdi. Her ürün de yaşayan bir organizmadır, değişim ve dönüşüm hakkıdır. Geçtiğimiz hafta dönen şu videolar ile bizzat hocam Can Dündar‘ın seslendirmesiyle (Belirli bir dönem dersini aldım) resmi süreç başlamış oldu.
8 Mart günü yenilenmiş yüzüyle ortaya çıkan gazeteyi, ancak 9 Mart günü alabildim ve inceleme fırsatını bugün buldum. Bir şeyi kulaktan dolma bilgiler ile eleştirmeyi sevmem. O yüzden kendi gözlerimle görmek istedim ve fikirlerimi bu şekilde yazmaya karar verdim. Ama izlenimlerimi yazmadan önce benim fikirsel açıdan değil ama tarihsel açıdan benzer bulduğum The New York Times‘a birazcık değinmek istiyorum.
The New York Times hem kullandığı mizanpaj açısından hem de dil açısından Cumhuriyet gazetesini andırıyor. Şimdi internetten girip bakın, gazete değişim adına neleri yapmış neleri yapmamış ve okuyucu sayısı nedir? İçerik önemli olmasaydı internetin membasında bulunan bu gazetenin çoktan batmış olması gerekiyordu. Bunu bizim Cumhuriyet gazetesini çıkaranlardan yola çıkarak söylüyorum. Ama ilginçtir. Gazete her gün sadece 1.5 milyon aboneye ulaşıyor ve 2,3 milyon civarında alıcısı var. Cumhuriyet gazetesinin ise ortalama 50 bin civarında satışı var. Tamam orası ABD biz Türkiye ile karşılaştırılalım. 320-350 bin bandında satış rakamı olan Sözcü’nün yarısı kadar okuyucusu olması gerekmez miydi? Bu yola çıkış ile önüne ne kadar “yeni” kavramı da konsa zor!
Gelelim “Yeni Cumhuriyet” gazetesine! Gazeteyi alır almaz çok sevgili hocam Mehmet Sobacı‘nın kulaklarını çınlattım. Hatta vakti, zamanı olsa Cumhuriyet ile ilgili mizanpaj üzerine bir yazısını çok okumak isterdim. Felaket bir font ailesi gazeteye entegre edilmeye çalışılmış. Büyüyen fotoğraf ve manşetlerin döneminde küçülen fotoğraflar ve yazı fontuyla sadece tırnaksız bir karakter ailesinin seçilmesi ne kadar değişimi getirir şüpheli!
Değişen imaj ile gazetenin çok satılması planlanıyor ama yanılıyor. Çünkü böyle bir gazete var! Hangi gazete mi? Milliyet…
Lütfen bir Milliyet gazetesi alıp karşılaştırmayı yapın. Taklidin taklidi olmaz, olursa satılmaz… Hani içeriği yenileyemedik bari dışı farklı olsun diyeceğim o da olmamış. Zaten farklı bir tarza sahip gazete adı yenilenme ile bir başka okunmayan gazeteye evrilmiş… Yanlış yerden başlanmış ve ne yazık ki yanlış yerde bitecek, umarım yanılırım.
Oysa ki senin zaten tarzın farklıydı, tektin. Yapman gerekenler yenilenme adına yok muydu, tabiki de vardı! Ama bu o değildi… Keşke taklit etmek için çıktığınız bu yolda The New York Times’ı kendinize kılavuz alsaydınız.
Ne yapılabilirdi?
1- Öncelikle belirlediğiniz hedef kişiler üzerinden yeni yazar kadrosu oluşturulabilirdi. (Tanıtım videosundan anlaşılan “Gezi”ci gençler hedefte)
2 – Tasarım tablosu aynı kalmakla birlikte renklenmeye geçilebilir, espaslar ve yazı aralıkları, manşet büyüklükleri yeniden şekillendirilebilirdi.
3- Çok okunabilmenin kriteri çok uzun yazılar ve sıkış tepiş tasarım yerine, Zaman gazetesinin uyguladığı doğru boşluklar ile tasarım düzenlenebilirdi.
4- Küçük fotoğraflar yerine büyük, küçük manşetler yerine daha büyük, okunma puntosunun büyütülmesi satır aralığının artırılması, köşe yazarlarının yazı uzunluğunun kısalması gerçekleştirilebilirdi.
5- Ayrıca gazetedeki köşe yazarı sayısı düşürülüp, rahmetli Yaşar Kemal‘in de dediği gibi “röportajlara” yönelinebilir ve gündem özel röportajlar ile değerlendirilebilirdi! Malum bir vakıf tarafından yönetilmenin özgürlüğü içerikte daha net anlaşılır.
6- Gençler için teknoloji, internet ve spor sayfaları artırılabilinirdi. Zaten sosyal medya üzerinde varlığını sürdüren Cumhuriyet için bütünleştirici bir etki olurdu.
7- Bu düzenlemeler dışında her zaman söylüyorum tabana inmek için PR’a ihtiyaç vardır. Üniversite gençliği, kampüs vb. üzerinde çalışmalar yapılabilirdi.
Daha onlarca madde yazabilirim ama sırf değişmek için değişmek olmaz. 90 yıllık bir gazete 1 aylık hazırlık süreci ile değişemez. En az 6 aylık bir çalışmaya ihtiyaç vardı. Değişecek kişilerden nesnelere kadar küçük testlere tabii tutulmalı kemik okuyucu kitlesi olan 50 bin kişinin fikirleri alınmalıydı.
Peki ne olacak?
Değişim lafı ile 3-5 binlik bir artış olacak ama kemik 50 binlik okur ağır zarar görecek. Oradan da kaçış olacağı için bu kadar emeğin sonucu “0” olacaktır. Beklenti ve hedefler daha yola çıkarken ağır darbe alacaktır. Hala değişim için geç değil, çünkü hatanın neresinden dönülse kardır. Unutmamak gerek ki, dünyanın en iyi mizanpajı da olsa, tasarımı da olsa, içeriksiz bir nesne sadece “şey”dir!
Kocaman bir “ŞEY”…