12th Kasım, 2014 | by Ozan İlginoğlu
0Sosyal medyada nicelik mi, nitelik mi?
İletişim tek başına bir şey ifade etmez. Ne acı ki “iletişim” kavramı insanla buluşamadıktan sonra iletişimez, o kadar durumu acı! İnsanın doğasında nicel fazlalıklara daha fazla inanma isteği vardır. Bir şey çoksa o doğrudur, güçlüdür vb. Ama ne büyük tezattır ki! Allah birdir, sözü üzerine düşünülemez… Hani çokluk her zaman güçlüydü demek ki değilmiş!
İşte niceliğin niteliğin üstünde her zaman yer alması bir bakıma doğamızın bize oyunudur. Konvansiyonel medya da hep bunun üzerine inşa edilmişti. Tek kanallı, az markalı gazetelerin döneminde niceliğin doğal olarak önemi hiç olmadı. Ne zaman rekabet başladı işte o zaman nicelik devreye girdi. Beni en çok kim okuyor ya da seyrediyor işi belirleyici oldu. Ama işin ucu çoktan kaçmadı mı!
Şimdiki sistemden bakarsak olaylara, örneğin klasik müzik konseri yayınlayan bir TV nedir, ne değildir? Klasik müzik dinleyicisinin az olması “klasik müziği” kalitesiz yapar mı? Ya da yayınlayan TV bu işi bilmiyor mu? Tam tersinden bakalım, “Çikita muz” şarkısını yayınlayan kanal hangi kategoridedir, ya izleyicileri?
Her zaman niceliğin nitelikten üstün olduğu aslında safsatadır. Belli kalıplara koyabilmek ve idare edebilmek adına biz insanların yaptığı büyük bir numaradır. Özel sektör ve rekabet ile 1980’li yıllardan sonra niceliğin herkesi dövdüğü algısı öyle bir içimize oturdu ki, artık onu yargılayamaz duruma geldik. Bu algı doğal olarak internet dünyası içine de sızdı. Ve sosyal medyayı da işgal etti.
Eğer takipçin çoksa sen doğrucu Davut, güçlü oldun! Eğer milyonlar seni sosyal medya üzerinden takip ediyorsa şirket olarak yaptığın her şey doğru mudur? Ama öyle olduğunu kabul eder olduk. Ya sosyal medya üzerinde dönen oyunlar. Para karşılığında “Trend Topic” olmak vb. Bunlar internet kurtlarının bildiği ama söylemek istemediği gerçekler.
Hürriyet Gazetesi yazarı Cengiz Semercioğlu, 50 TL karşılığında Twitter üzerinden 10 dakika da nasıl TT (Trend topic) olduğunu bugün anlatmış! Hani nicelik patrondu ya işte onun sözde özeti olmuş! Buyurun buradan o yazıyı okuyabilirsiniz…
Milyonların takip ettiği markaların peki acınası durumları. Niceliğin büyük olduğunu birileri söylediği için hayatında onu kullanmayan, kullanıcıları çakal oyunları ile kendini zorla takip ettirmek! Bir nevi zorunlu “Troll” dünyasına merhaba demek…
Merak ediyorum özellikle bazı Facebook marka sayfalarında, marka kullanıcılarına küfür etse kaçı cevap verecek acaba… Hiç interneti bilmeyen birisi bile üyelerin üzerine tıkladığında spam olduğunu görebilir. Normalde o sayfanın o küfür üzerine yıkılması gerekmez mi? Peki bu marka sözde spam üyeler ile ne kadar doğru feedback’ler alabilir… Hani bu yeni çağda tüketici kraldı, spam tüketici senin kontrolünde sözde kral. Piyasaya sürmeyi düşündüğün örneğin ballı, baharatlı kraker çok kötü, kendini nasıl kandırıp milyonlarını nicelik adına sokağa atabiliyorsun. Kendini dev aynasında nasıl görebiliyorsun!
Peki nitelik her şeye yeter mi? Öyle nitelikli kişiler var ki? Sırf takipçisi 50-100 kişi diye kaile alınmıyor? En başta bahsettiğim bizim engelleyemediğimiz kalabalık olan güçlüdür inanışı her şeyi bir kenara atıyor.
Bu durumda çözüm nitelikli niceliklerde yatıyor. Eğer iletişim halinde oldukların nitelikli bir nicelikse seni üretmeye sevk edecektir. Alacağın feedbackler de aslında senin en önemli ödülün olacaktır. Son dönemlerin en çok kullanılan nidası ile seslenmek istiyorum…
Ey marka, ey kişi; iletişim çağında kendini kandırmak adına spama sırtını dayama, bırak nitelikli niceliklere kendini göreceksin ki kısa vadede kaybettiklerini uzun vadede kazanacaksın…