27th Ekim, 2014 | by Ozan İlginoğlu
0İletişim çağında okuyucuyu “salak” sanmak!
Günde yüzlerce mail alan gazetecilerin mail listesi içerisinden işine yarayanı seçebilmesi günden güne zorlaşırken. İletişim çağında Google, Gmail’e bir abi “Inbox mail”i hazırlaması rastgele yapılmış bir hareket değildir. Bu yeni mail sisteminin önceliği, öncelikli mailleri ayrıştırıp tasniflemek. Tekrar cümlenin başına dönersek günde sıradan bir gazetecinin mailine ortalama yüz ile yüz elli arası bülten maili geliyor… (Bu istatistik kendi mailimden alınmıştır!) Tanınan, bilinen gazetecilere de ortalama 300-500 arası mailin geldiğini tahmin ediyorum. Bu giriş cümlesini yaptım ama yazı bülten ve bülten hazırlama üzerine olamayacak!
“Haber bülteni” hazırlama, gönderme vb. üzerine şöyle bir kaç serili yazılar yazmayı düşünüyorum. Burada bu konuya nokta koyup, dün ve bugün tartışılan başka bir konuya değinmek istiyorum…
Onur Baştürk
Hürriyet gazetesinde yazılar yazan Onur Baştürk’ün 13 Ekim’de Kelebek’te yayımlanan “Bin like uğruna havalan ey dansçı!” başlıklı yazısının tartışılması aslında aklımdan geçenleri yazmama da fırsat sağladı.
2000 yılına kadar biz hep tüketiciyi, okuyucuyu vb. hep edilgen konuma koyup çalışmalar yaptık. Yani bir kamuoyu önderi çıkıp TV’den hepiniz “Zıke” markası alacaksın dediğinde ertesi gün bu markanın kapılarında kuyruklar olacağını zannettik. Ve işte o büyüyü önce internet sonra da “sosyal medya” bozdu. Baktık ki edilgen diye düşünülen kişiler aslında bize en büyük etkenmiş!
Tabi bu dönüşümün 15 yılda bir anda olmasını beklemekte hayal. 1980’lerin dünyasını yaşamış gazetecilerin gözünden bugünü anlamak ve anlatmakta zor! Hala bazıları okuyucu edilgen zannetmeye devam ediyor ve her yazılanı eleştirmeden direk yapacaklarını zannediyor.
Peki çok eleştirilen Onur Baştürk, yazısında neyi anlatmıştı? Özetle HTC firması tarafından Onur Baştürk New york telefon lansmanına götürülmüş ve Baştürk’te telefonun özelliklerini öven bir yazı yazmıştı…
(İşte o yazı)
Bence buraya kadar sorun yok… Eski gazetecilik anlayışına göre Baştürk’ün firmanın lansmanına gitmemesi gerekiyor, eğer gidecekse harcamasını kendi yapması isteniyordu. Oysa Baştürk firma ile gitmiş ve devamında gazetesinde markayı öven bir yazı yazmıştı…
Firmalar milyonlarca dolar harcayarak dünyanın sayılı ülkelerindeki gazetecileri ağırlıyor ve devamında yazılı bir sözleşme olmasa bile markasını öven yazıların yazacağını umuyor!
Ama bence olması gereken şu, eğer bir marka bir etkinliğe davet ediyorsa bugünün gazetecisi gitmeli ama gitmeden önce firmaya şöyle bir mail atmalı. “Davetiniz için teşekkürler. Davetinize katılacağım yalnız, etkinliğiniz ile ilgili tüm fikirlerimi etkinlik sonrasında doğrudan tarafsız olarak yazacağım. Eğer bu düşünceme katılıyorsanız davetinize geleceğim. Aksi bir düşünceniz varsa şimdiden teşekkürler”…
İşte olayın koptuğu nokta bu!
Firma bu mail üzerine “seve seve” diyebiliyorsa işte gerçek marka O’dur… Kendine güveniyordur, markasını seviyordur.
Tekrar Onur Baştürk’e dönersek, Baştürk Life style denilen yazılar yazan bir gazeteci… Yani siyasi bir eleştiri yazmayan, ekonomi ile ilgilenmeyen trendlerin peşinden giden biri. Kelebek ekinde olması da bunun ispatı değil mi? Asıl onun aksi yazılar yazması şaşırtıcı olacaktır. O yüzden duayen gazetecilere duyurulur, dönem değişti, konular değiştir en önemlisi okuyucu artık kral…
Zannedilmesin artık, her gazeteci bunu yapın değince binlerce insanın koşarak onu yapacağı… Okuyucu etken artık! Okuyor, sorguluyor, takip ettiği yazarı sorguluyor, sosyal medya da yerden yere vurmaktan çekinmiyor!